17 Ağustos 2011 Çarşamba

dilden dile anlatılan

O bir meşe kokusuydu
Tüylü renklerin içinde nefes alan
Baharı kekiklerle süslenmiş
Kendisini öteleyen sessizce
Bir amaç uğruna ahlaksız

O şehirli bir kadındı
Demir kaburgalardan
Kıyafetiyle sarmalandı
Barutla çizilmiş bir resim
Batıcıl bir kuş
Dengesizdi düş
Bir tango ritmiydi kalbi
Çıplaklığı hür incelik

Ferahça dışlanmıştık
Bir elini kaldırır şarkı söylerdi
Sıkışık binalarınkiydi çizgisi
Kederi bir ölüm yoncası
Yine de yaşardı, bilirsiniz
Otellerde, kapılarda
KIrmızısına kırmızı halılarda
Sarmaş dolaş yere düşen saçlarına bakardı
Belki kendisi süpürürdü
Ama izin yok
Bel kamburuna katlanamaz kimseler
Kimseler sinirlidir, bahşiş bırakır
Göz altında ki yorgunlukta gördüm ilk onu
Biricik kadınken ilk defa
İç çeker gibi severdi
Hem ayakkabısını
Hem adamını
Kendi aklına hapsolan
Etini parçalayan
Ve kemiksiz ellere tapan
Çalakalem bir sevdanın
Alaca çiçekleriydi son kokladığı
Kökleriyle gökyüzünü saran

Güzelim,
Bir fil gibi su olabilir misin ağlamadan ?

Hiç yorum yok: