21 Nisan 2012 Cumartesi
17 Nisan 2012 Salı
kelebek açma sanatı
yorgun bacaklarıyla sineği kaldırırken
düşüverdi birden, doğrudur
kullanma kılavuzunda hiçbir dil anlatmıyordu nasıl olduğunu
nasıl göründüğünü bile canlı görmeli
bağırıyor bağırıyordu kalabalık
bir an davranmıştı
ağlamıştı bir gün için
bizzat yerinde öğrenmişti , evelallah
sonra şöyle dedi;
gördüklerimi görün
bir bıyık buruğundan
bir kanat olmuş yeleğin sırtına
olay şöyledir, izah edeyim ;
kelebek açma sanatı
bir kozanın kanlı kalbine
derinlerine tüm liflere
iki eliyle bir külhan edası
sokuverdi titremeden
açılır bir gökyüzü kozanın içinden
karanlıklar sıkışır işte o gün
başı kara sonu senden bir gökkuşağı
iki kanadıyla kavradı
iki kanat bir hayat
saçlarına doğru bir rüzgar esti
biri geriledi ayağın diğeri şaşkın
diğeri nasıl topraklara basmıştı
göllere basmıştı nehirlere
tek güne üzülen insana güldü
bir uçuşu vardı çamlar elli metre
zaman kırıldı insan tanımsız sevgilim
saatine bak saatini kır umrunla beraber
kelebek saati kırdı
yağızdı eyvallah
dudağı titredi ve şöyle dedi ;
kelebek açma sanatı
bacaklarına petrol geçiren kadınlar
vazgeçin ben akıl dışıyım
böcek sesine boğulan sessiz gecede
taş kesilince
yere döküldü dudaklarım
toparlarım yoksa herşey yanar
vazgeçince yumru midemde
bir ağıt modern orman göbeğinde perişan
on parmakla yaratılan nesile
anlatırdım sayfalarca sustum
körlüğüme masallar...
biliniz,
kabile bir kelebeği kurtardı
sonra umursamadı.
yorgun bacaklarıyla sineği kaldırırken
düşüverdi birden, doğrudur
kullanma kılavuzunda hiçbir dil anlatmıyordu nasıl olduğunu
nasıl göründüğünü bile canlı görmeli
bağırıyor bağırıyordu kalabalık
bir an davranmıştı
ağlamıştı bir gün için
bizzat yerinde öğrenmişti , evelallah
sonra şöyle dedi;
gördüklerimi görün
bir bıyık buruğundan
bir kanat olmuş yeleğin sırtına
olay şöyledir, izah edeyim ;
kelebek açma sanatı
bir kozanın kanlı kalbine
derinlerine tüm liflere
iki eliyle bir külhan edası
sokuverdi titremeden
açılır bir gökyüzü kozanın içinden
karanlıklar sıkışır işte o gün
başı kara sonu senden bir gökkuşağı
iki kanadıyla kavradı
iki kanat bir hayat
saçlarına doğru bir rüzgar esti
biri geriledi ayağın diğeri şaşkın
diğeri nasıl topraklara basmıştı
göllere basmıştı nehirlere
tek güne üzülen insana güldü
bir uçuşu vardı çamlar elli metre
zaman kırıldı insan tanımsız sevgilim
saatine bak saatini kır umrunla beraber
kelebek saati kırdı
yağızdı eyvallah
dudağı titredi ve şöyle dedi ;
kelebek açma sanatı
bacaklarına petrol geçiren kadınlar
vazgeçin ben akıl dışıyım
böcek sesine boğulan sessiz gecede
taş kesilince
yere döküldü dudaklarım
toparlarım yoksa herşey yanar
vazgeçince yumru midemde
bir ağıt modern orman göbeğinde perişan
on parmakla yaratılan nesile
anlatırdım sayfalarca sustum
körlüğüme masallar...
biliniz,
kabile bir kelebeği kurtardı
sonra umursamadı.
22 Kasım 2011 Salı
oğlaklar
içimden oğlaklar geçiyor
toynaklarıyla bir alev altı macerası
kirleniyorum git gide çelişiğim
ben anlatırım ben anlatırım gökyüzü oldukça eyvallah
kalem oldukça sokaklar bomboş istemesende
caddeler oldukça bakışlar oldukça anlatırım
ömrüm helaktır güven verdikçe gözlerin
dudaklarımı cebimde saklarım
sonra bir yıldızdır belirir oradan nereden biterse gönlü geniştir
sözler çoğalır sözler çoğul olmaktansa kaçarak yanacaklar
hayat en iyi tırnaklarımı tanır da söylemez bilirim
onu da kandırdım kaç defa ölümse derdimiz yanlış yoldayız
sonuçta buradayız
ve ben leylakları hep sırtımda taşırım.
bir orman büyütüyorumdur sevişeceğimiz günler için
toynaklarıyla bir alev altı macerası
kirleniyorum git gide çelişiğim
ben anlatırım ben anlatırım gökyüzü oldukça eyvallah
kalem oldukça sokaklar bomboş istemesende
caddeler oldukça bakışlar oldukça anlatırım
ömrüm helaktır güven verdikçe gözlerin
dudaklarımı cebimde saklarım
sonra bir yıldızdır belirir oradan nereden biterse gönlü geniştir
sözler çoğalır sözler çoğul olmaktansa kaçarak yanacaklar
hayat en iyi tırnaklarımı tanır da söylemez bilirim
onu da kandırdım kaç defa ölümse derdimiz yanlış yoldayız
sonuçta buradayız
ve ben leylakları hep sırtımda taşırım.
bir orman büyütüyorumdur sevişeceğimiz günler için
21 Kasım 2011 Pazartesi
hırsızın hakkı
benim evrenim yünlü bir kazak
içinde kaybolurdu
tuzak
hergün kırılan bir denetim
ağaçları saydılar bir bir yok olmasın diye
çamaşır suyu derken gözlerini kaybeden insanlar
bakınız
baktılar uyurkende
hırsızın hakkı
koynumdan çalıyor göz yaşlarımı
içinde kaybolurdu
tuzak
hergün kırılan bir denetim
ağaçları saydılar bir bir yok olmasın diye
çamaşır suyu derken gözlerini kaybeden insanlar
bakınız
baktılar uyurkende
hırsızın hakkı
koynumdan çalıyor göz yaşlarımı
16 Ekim 2011 Pazar
sonra her yer dadaist
akıyordu kulaklarımdan kan gibi
toprak ve sülün sesleri bir kurak türküdeydiler
salak ! bir kurban oluşun elinde eriyordu
ki onlar eşsiz ruhlar
ağalaya ağlaya gelin , gelinlik olmuş
bir kan bohçasına tüm ömrü emaneten
ellerine nasırlar diliyorum kekik suyu içenlerin
mevsim tanımayarak
bir balık suya dalıyordu
sonra her yer yaylalarda
neler görülür bir sigara dumanında ?
a) hiç olmadık ki abi biz.
toprak ve sülün sesleri bir kurak türküdeydiler
salak ! bir kurban oluşun elinde eriyordu
ki onlar eşsiz ruhlar
ağalaya ağlaya gelin , gelinlik olmuş
bir kan bohçasına tüm ömrü emaneten
ellerine nasırlar diliyorum kekik suyu içenlerin
mevsim tanımayarak
bir balık suya dalıyordu
sonra her yer yaylalarda
neler görülür bir sigara dumanında ?
a) hiç olmadık ki abi biz.
12 Ekim 2011 Çarşamba
2 Eylül 2011 Cuma
Ölü Hammal Rüyaları
ölü hammal rüyaları
kılçıksız
karamelize
büyük bir ulumayla
çınlayan,çoğalan
sonra
eski haliyle beslenen
pürüzsüz derisiyle
boğalar büyük
boğalar tüm ecelleriyle koşarken
dümdüz teneke kokan yaylalarda
yıldız ışıkları
birçok mercekten kırılmıştı
elimizde yüzümüzde hissetmiştik
nefes alan bir naylondan rahatsız
gözlerimizin üzerinde
yuvalarında,içlerinde ,
kaldırımlar gibi rastgele aşınmış
renkler ve tonların karışımı
cıva kabiliyetinde binalardan dökülmüştü
ölü hammal rüyaları
parlement gecelerde
denizle karışan yaylalarda
dalgalarla koşan kristal atlar
ağzı köpüren bir boz ayı hasırdan
yanmış konak bahçeleri baharda
hepsini görmüştü
ışıksız uyandı
ölü hammal rüyaları
sırtında nasırla taze süt içerken
birisi seslenirken uzak çok uzaklardan
o uzakta yine parlement gecelerde koşmaksa
sürü olurlar ayakları tozlu
hep kendisine üzülür hep kendisine
güneş gözlerine hep yanlış açıdan gelmiştir
iki laf söyler en fazla
iki laf söyler sonrası deniz
ölü hammal rüyaları
yastığımın altında
saçımda dudağımda en çok kaldırımda
yan yatarken bulunmuştu inanın uyumuştu
bulunmak zordur şapkanı giy süeterin falan hep yanacak
bahçeler yanacak tüyler fışkıracak sana doğru gözlerini kapayacak
kapat gözlerini lütfen
uyurken ağlayan adamlar ne görür rüyasında ?
kılçıksız
karamelize
büyük bir ulumayla
çınlayan,çoğalan
sonra
eski haliyle beslenen
pürüzsüz derisiyle
boğalar büyük
boğalar tüm ecelleriyle koşarken
dümdüz teneke kokan yaylalarda
yıldız ışıkları
birçok mercekten kırılmıştı
elimizde yüzümüzde hissetmiştik
nefes alan bir naylondan rahatsız
gözlerimizin üzerinde
yuvalarında,içlerinde ,
kaldırımlar gibi rastgele aşınmış
renkler ve tonların karışımı
cıva kabiliyetinde binalardan dökülmüştü
ölü hammal rüyaları
parlement gecelerde
denizle karışan yaylalarda
dalgalarla koşan kristal atlar
ağzı köpüren bir boz ayı hasırdan
yanmış konak bahçeleri baharda
hepsini görmüştü
ışıksız uyandı
ölü hammal rüyaları
sırtında nasırla taze süt içerken
birisi seslenirken uzak çok uzaklardan
o uzakta yine parlement gecelerde koşmaksa
sürü olurlar ayakları tozlu
hep kendisine üzülür hep kendisine
güneş gözlerine hep yanlış açıdan gelmiştir
iki laf söyler en fazla
iki laf söyler sonrası deniz
ölü hammal rüyaları
yastığımın altında
saçımda dudağımda en çok kaldırımda
yan yatarken bulunmuştu inanın uyumuştu
bulunmak zordur şapkanı giy süeterin falan hep yanacak
bahçeler yanacak tüyler fışkıracak sana doğru gözlerini kapayacak
kapat gözlerini lütfen
uyurken ağlayan adamlar ne görür rüyasında ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)