17 Nisan 2012 Salı

kelebek açma sanatı

yorgun bacaklarıyla sineği kaldırırken
düşüverdi birden, doğrudur
kullanma kılavuzunda hiçbir dil anlatmıyordu nasıl olduğunu
nasıl göründüğünü bile canlı görmeli
bağırıyor bağırıyordu kalabalık
bir an davranmıştı
ağlamıştı bir gün için
bizzat yerinde öğrenmişti , evelallah
sonra şöyle dedi;

gördüklerimi görün
bir bıyık buruğundan
bir kanat olmuş yeleğin sırtına
olay şöyledir, izah edeyim ;

kelebek açma sanatı

bir kozanın kanlı kalbine
derinlerine tüm liflere
iki eliyle bir külhan edası
sokuverdi titremeden
açılır bir gökyüzü kozanın içinden
karanlıklar sıkışır işte o gün
başı kara sonu senden bir gökkuşağı
iki kanadıyla kavradı
iki kanat bir hayat
saçlarına doğru bir rüzgar esti
biri geriledi ayağın diğeri şaşkın
diğeri nasıl topraklara basmıştı
göllere basmıştı nehirlere
tek güne üzülen insana güldü
bir uçuşu vardı çamlar elli metre
zaman kırıldı insan tanımsız sevgilim
saatine bak saatini kır umrunla beraber
kelebek saati kırdı

yağızdı eyvallah
dudağı titredi ve şöyle dedi ;

kelebek açma sanatı

bacaklarına petrol geçiren kadınlar
vazgeçin ben akıl dışıyım
böcek sesine boğulan sessiz gecede
taş kesilince
yere döküldü dudaklarım
toparlarım yoksa herşey yanar
vazgeçince yumru midemde
bir ağıt modern orman göbeğinde perişan
on parmakla yaratılan nesile
anlatırdım sayfalarca sustum
körlüğüme masallar...

biliniz,
kabile bir kelebeği kurtardı
sonra umursamadı.

Hiç yorum yok: